Steve Albini'nin Hayatını Değiştirenler...

(1994, Melody Maker'dan çevrilmiştir.) 1. The Stooges: Funhouse 2. The Ramones: Leave Home Ergenlik yıllarımın bir bölümünü, günlük bir rotasyon içersinde bu iki albümü dinleyerek geçirdim. Düşünüyorum da, bu albümler hem benim basitlikte yatan gücü algılamamı, hem de o zamanın cici bici rock müziğindeki sıkıcı yetersizliğin yarattığı zevksizliği görmemi sağladı. Sonra üniversitede okurken Ramones'u izledim, hiç de ilham verici değildi, heyecanlarını yitirmişler, sanki mekanik olarak çalıyorlardı o konserde. Ondan altı ay evvel de Iggy Pop'u gördüm ilk kez. Bilardo masasının kenarına oturmuş, bir kızla oynaşıyordu. Şaşırtıcıdır ki, gördüklerim bu iki albüm hakkındaki fikirlerimi değiştirmedi. 3. Suicide: Suicide 17 yaşındayken annem aşağıya indi, ben de o sırada 'Frankie Teardrop'u gerçekten yüksek bir seste dinliyordum. Hayatımda ilk ve son kez bana uyuşturucu kullanıp kullanmadığımı sordu. 4. John Cale: Fear Her albümünde bir ya da iki tane dişe dokunur parça olsa da, John Cale'e çok büyük bir saygı duyuyorum. Kendisinin bir rock grubuyla verdiği konseri izledim, Vintage Violence albümünün çıktığı sıralardı ve inanılmazdı. Parçasını bitirdikten sonra bir yandan tepeye tırmanıyor, elindeki içecekleri dengede tutup bir yandan da seyircilere salam parçaları atıyordu. Elindekiler bitince, alüminyum kağıdı bir elma büyüklüğünde sıktı, ağzıyla ısırdı ve çiğnedi, aynı anda da ağzıyla mikrofona bir şeyler geveliyordu ve hala mikrofonu kontrol altında tutabiliyordu. O gece bir parça salam kapanlardan biri de bendim. O parçayı ceketime, Naked Raygun rozetimin hemen yanına tutturdum. O salam orada uzun bir süre kaldı, öyle ki çevremdekiler beni gördüklerinde söylenmeye başladılar. Haftalar sonra, galiba... 5. The Minutemen: Buzz or Howl Under the Influence of Heat Kendisini her anlamda kanıtlamış çok önemli bir topluluk. Her albümlerini mükemmele yakın olarak sayabilirim. Minutemen'in beni ve diğer tüm toplulukları etkilediğini söylemek çok kaba bir ifade olur, hafif de kalır, tıpkı İç Savaş'ın köle ticareti üzerinde "bir miktar etkisi" vardı demek gibi. Böyle farklı bir yoldan gitmiş, başka bir üçlü rock grubu da herhalde The Wipers'dır. 6. The Pop Group: We Are Time, She Is Beyond Good and Evil Çağdaşlarına oranla İngiliz sanatının ışıltısı onlarda çok daha parlaktı. Düz çizgide giderken en zayıf hareketi dahi göz ardı etmemeleri gerçekten de ilham verici oldu. 7. The Contortions: Buy The Contortions James Brown-vari James Chance albümlerine hiç bir zaman tam anlamıyla girmedim, ama müzikal açıdan çok önemli bir alanı belirledi, öyle ki o alanda daha az yetenekli olanlar hâlâ devam ediyor. Ama kişisel olarak, onun yarattığı bu estetiğin 'lounge rock'a (Eggs, Combustible Edison) ve retro-bitnik'e (Morphine) düştüğünü görmek üzüntü verici. Çünkü bu toplulukların hiçbiri saldırganlığın seviyesini yüksek tutmaya çalışmıyor. 8. Glenn Branca: Lesson No.1 Bu albüm benim uyanmamaı sağladı: Bir bestenin öğelerinin uzatılarak nasıl tekrarlanabileceği ve ses uyumunun kullanımı konusunda. Aslında Glenn Branca'nın sonraki kariyerinde yaptıklarından, ki bunlar da bana çok şey ifade ediyor, hem daha yoğun, hem de daha kuvvetli. Can, Neu, Kraftwerk, Terry Riley, Philip Glass, La Monte Young ve uzun saçlı bazı nesillerin birbirine benzer fikirleriyle onlarca yıl istismar ettiklerini düşünüyorum. 9. Bad Brains: Banned In DC Bazı çevrelerde bu kaset, The White Album'ün hippi camiasında olduğu gibi yaygın ve evrensel bir özellik taşıyor. Muhtemelen bana da 'Amerikan hardcore hareketini başlatan iki albüm hangisidir?' diye sorsalar, Die Kreuzen'in ilk albümüyle birlikte bunu seçerdim. Katıksız bir müzikal bakışla yaklaştığınızda bu kaset mükemmel. (Politik dinamiklerin söylemini bir kenara bırakırsak) Harika parçalar, inanılmaz bir sağlamlık ve sıkılık, ışık hızındaki hareketler... Buradaki davulu dinleyin, insan çalındığına inanamıyor. Yalnız, bu albümü Bad Brains'in diğer kayıtlarıyla karıştırmayın, çünkü diğerlerinin hiçbir ayrıcalığı yok, özellikle Living Colour'un patlamasından sonra. 10. Third World War: Third World War Şimdiye kadar yayınlanmış en iyi albüm adlarından biri. Benim özel zevkim olan İngiliz boogie rock müziğinde farklı ve açıklanamaz bir yere sahip. Aynı düşkünlüğü Dr. Feelgood'un albümü Down By the Jetty için ya da The Count Bishops, Stackwaddy ve Motor Boys Motor için de hissediyorum. Ama özellikle bu albümün önünde başımı eğmemin sebebi yıpratıcı kişilikleri, etkileyici derecedeki sert gitarlar ve kimsenin dil uzatamayacağı radikal ve komünist sözler. 'Hammersmith Guerillas' ya da 'I'd Rather Cut Cane For Castro' paçalarının sözlerine bakarsınız, ne dediğimi anlarsınız. Sol hardcore müziğinin en iyilerinden. Kesinlikle zorunlu... 11. Rudimentary Peni: Farce Oldukça ateşli, feryat dolu ve kimi anları anlaşılmaz, oldukça yoğun ve kişisel bir müzik. Bu müziği ortaya koyan mükemmel müzisyenlerin yaptıklarını kontrol altına aldıkları söylenemez. Sonuçta ortaya çıkan ruh hali ise zapt edilemez, neredeyse paranoyak bir tedirginlik taşıyor, aldatıcı, büyüleyici ve ürkütücü. Bu, hem onların en iyi parçaları, hem de kendilerini en iyi temsil eden kayıt. İki stüdyo albüm yayınladılar, ikisinin de yoğunluğu bundan az değil. Son çıkardıkları Cacophony eğer bir tema albümü değilse de, grubun dakika saplantısının daha da azdığını gösteren bir albüm. 12. The Didjits: Hey Judester Matton, Illinois'dan esasi, hiçbir türevi olmayan gerçek rock'n'roll. Mizahın ve garipliğin o andaki çalınanla inanılmaz bir uyumu var, bu uyum müziklerinin türünü ne önemsizleştiriyor ne de romantikleştiriyor. Bu ayrıca şimdiye kadar bir rock grubu tarafından çıkarılmış 'en iyi sound'a sahip ve bunu en iyi şekilde ortaya koyan albümlerden biri. Jerry Lee Lewis ile acid atıp onu karılarından birini öldürürken seyretmekle ilgili ya da karbüratör üzerine yazılmış bir parça bulabilirsiniz bu albümde. Tereddüt etmeden söyleyebilirim ki, '80'lerin en iyi rock'n'roll albümü. 13. Slint: Spiderland Sade ve basit, bu albümün Amerika'da bütün bir alt-kültürü oluşturması (Slint grupları) beni şaşırtmadı. Bununla beraber, bu gruplardan sadece birkaçı müziğe bu aynı etkiyi verebilecek zarafet ve sınırlamaya sahip. Ben Slint'i ilk dinlediğimde anlayamadım. Ama bir anladıktan sonra da, müzikleri günlerimin tümünü kaplamaya başladı. Tıpkı ilk Ramones albümünü tekrar, tekrar ve tekrar dinlemek gibiydi, albümden alabileceğim her şeyi almış olduğumdan emin olmak istiyordum. Sabah kalkıyordum, kahvaltıdan önce iki kez dinliyordum, sonra öğle vaktinde bir kez daha ve uykuya gitmeden önce yeniden dinliyordum. Sanki Mars'tan gelip oturma odalarımıza uğramış gibiydiler, tamamıyla biçimli ve hiçbir yere koyulamaz. Bu albümün bir kopyasına sahip olmaktan şeref duydum. 14. Chrome: Half Machine Lip Moves Herhalde San Francisco'dan çıkmış en garip topluluktur. Onlar acayip ve kendilerine özgü olan sesleri oldukça sert bir rock ile birleştirebilme gibi bir imkansızı başardılar. Genelde gruplar yalnızca birini yapabiliyor. Chrome albümleri beni hem heyecanlandırdı ama hem de aklımı çok karıştırdı. O albümleri çokça kulaklıkta dinledim. Pere Ubu'nun ilk dönem albümleri de bana aynı etkiyi verdi, ama sonra epey değiştiler. 15. The Fall: Slates Acayip bir grubun acayip bir kaydı. The Fall rockabilly'nin o konudan konuya atlayan ve anlaşılmaz sözlerin mırıldandığı tarzını zirveye çıkarmış bir topluluk. Öyle ki, Fall'un peşinden gelen Pussy Galore, Royal Trux, Pavement ve Girls Against Boys gibi pek çok topluluk bu akımı daha az etkili bir hale getirine kadar yağma ettiler.