Finli mi finli plak şirketi: Ektro ---> www.ektrorecords.com


  

Dokuz yılı bulan radyo programımız Gece Servisi’nin arterlerinden biridir bağımsız plak şirketleri. Onlar olmasaydı, döneminin genel geçer akımlarından, beğenilerinden farklı müzik yapan tonlarca topluluk, tek kadın ya da tek adamlar ve hatta çiftler kaydettiklerini bir diğerine ulaştıramazlardı. Bazen de bu sevgili müzik üretenler dertlerini, fikirlerini anlayacak kültür aracılarını bulamadıklarından kendi kayıtlarını kendileri basmışlardır.

Bizler için her zaman yenilikçi, dahice tınıları, sonik dünyaları keşfetmenin en güvenli yollarından biri bağımsız plak şirketlerini takip etmek oldu. Aslında mantık basit: Eğer çok sevdiğiniz, hayatınızı değiştirmiş bir topluluğu yayınlamayı göze almış birileri varsa, inanın o adamlar sizi hayal kırıklığına uğratmazlar. O zaman neden başka kaynaklardan önce bu adamların (genelde de tek kişi oluyorlar) operasyonlarını izlemeyelim? Biz inanmış, hem radyocu, hem de iflah olmaz müzik dinleyicileri olarak yıllardır beslendiğimiz plak şirketlerine saygı ve sevgilerimizi yollamak, müzikal galerilerini paylaşmak ve merkezin başındakilerle sizi yakınlaştırmak istedik.

İlk üssümüz, Finlandiya’nın Pori şehrinden, Ektro. Kurucus u çok sıkı bir müzisyen olmasının yanında derin bir müzik bilgisine, bitmek bilmeyen araştırma ve iz sürme enerjisine sahip Jussi Lehtisalo. Kategori edilmesi zor, sürekli yön değiştiren müzikler üreten Finli topluluk Circle’ın kurucusu da olan Lehtisalo ile bu sayfalara sığdıramadığımız bir söyleşi yaptık. Bu da yetmedi, kendisinden bir “Best of Ektro” programı hazırlamasını istedik. Sağ olsun, kırmadı, yaptı. Ektro’yu gerçekten tanımak istiyorsanız, ana sayfamızdaki Ektro programını dinleyebilirsiniz.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

   

Toplam kaç plağın var?
Kendi koleksiyonumda mı? Çok çok fazla... Evim neredeyse bir mutfak ve banyosu olan bir plakçı durumunda. HAHAHAHA

Özellikle biriktirdiğin bir tür var mı?
Her tür müziğe fazlasıyla açığım. Hiçbir şekilde ilgilenmediğim tek şey var, o da ana akımda yer alan pop ve rock. Bu aralar en çok çağdaş klasik müzik ve eski blues adamlarını dinliyorum. İlk satın aldığın albüm? Yüzde yüz emin değilim, ama sanırım 1980 yılıydı, Crazy Cavan: Best Of albümü… Arşivinde yer alan en sevdiğin üç albüm ya da single? (Tabi şimdilik!) Hayatım pahasına sevdiğim özel favori bir albümüm yok. Ben kendimi plak koleksiyoncusu olarak görmüyorum, daha çok tutkulu bir dinleyiciyim, müziğe meraklıyım. Ama her şeyin üstünde duran bir isim var tabii: Led Zeppelin. Sezgisel olarak seçtim diyebiliriz, işte en iyi 5 albümüm: Jesters Of Destiny: Fun At The Funeral Faust: Ravvivando Iron Maiden: Powerslave Roy Harper: Stormcock Loop: A Gilded Eternity
Bu işi yapmıyor olsaydın, neyle uğraşırdın?
Asıl mesleğim fotoğrafçılık, ama mezun olduktan sonra fotoğraf çekmeyi tamamen bıraktım. Sanıyorum, sanat okurdum, şimdi yaptığım gibi. Plak şirketini de müzik üretmeyi de hobi olarak görüyorum, öyle hissediyorum. O anlamda profesyonellikten de kaçınıyorum, çünkü o zaman içinizdeki ateşi ve fikirlerinizi yitirebiliyorsunuz genelde.

Bugünlerde yaratıcı veya ilerici bulduğunuz topluluklar var mı?
Evet, örneğin Amerikalı topluluk Fucked Up, hardcore sahnesinde yenilikçi şeyler yaptılar. Avustralyalı topluluk Portal, death metali aldı, hayli heyecan verici bir şekilde, avangart bir yere taşıdı. Mayhem ve Sunno))) gruplarının beyni olan Attila Csihar’ın yaptıkları da göz ardı edilemez.

Bu kadar çok topluluğu canlı seyretmiş biri olarak seni uçuran, iz bırakan birkaç konserden örnek verir misin? Nerede ve ne zaman izledin?
Ben Pori’de yaşıyorum ve her yaz gerçekleşen büyük bir caz etkinliği var: Pori Caz Festivali. Burada çok iyi sanatçılar izledim, mesela 20 yıl önce izlediğim Fransız deneysel performans topluluğu Urban Sax. Eski bir kilisede çaldılar, beni yeni galaksilere gönderdiler adeta. Yıl 2004 idi galiba, arkadaşlarla birlikte Magma’yı Finlandiya’ya, kendi memleketime konser için getirdim. Konserin sonunda o kadar şiddetli duygular içine girdim ki ağlamaya başladım. O, bugüne kadar deneyimlediğim, bu hayatta başıma gelen en güçlü olaydı. Yine hatırladığım konserlerden, 2003 yılında Almanya’daki Keep It True Festivali’nde gördüğüm muhteşem Manilla Road. Bir de beş yıl önce Londra’da izlediğim, eski favorilerimden Roy Harper’ın dört konserini sayabilirim, onlar da büyü gibiydi.

Bunca yıldır müzik macerasındasın, komik, tuhaf ya da manyak şeylere şahit oldun kesin, anlatsana…
Daha geçenlerde oldukça gerçek üstü bir durumun içinde buldum kendimi: Birkaç ay önce eski soft-rock yıldızı olan Richard Marx’ın konserine gittim. Nerede? Orlando’daki Disneyworld’de, efsanevi topluluk Thor’un davulcusu Mike Favata ile üstelik. Ne harika bir gündü!

Favori plak şirketlerin?
BAD VUGUM (http://www.badvugum.com/) Ektro için tam bir rol model oldu. Ne istiyorlarsa onu bastılar ve 90’lı yıllar boyunca Finlandiya’da ilginç denebilecek ne müzik varsa onlardan biliniyordu. O zamandan onlar sorumlular. Gruplardan bazıları Keuhkot, Sweetheart, Radiopuhelimet, Deep Turtle, Kemialliset Ystävät, Liimanarina... LOVE RECORDS (http://www.lovemusic.fi/info) 70’lerde büyük işler yapmış Finli plak şirketi (rock, caz, progressive, folk...). Büyük bir hevesle her çeşit müziği bastılar ve ticari gerçekliğin kurallarına meydan okudular. Bu türden kültürel aktivitelere şapka çıkarmak lazım! TUMULT (http://www.tumult.net/), maalesef son 10 yıldır yeterince aktif değiller. Onların en hoşuma giden tarafları farklı türlerde müzik basmaları, janrın sınırlayıcılığını önemsememeleri.

Plak şirketini ne zaman kurdun, kurduğunda bir misyonun var mıydı? Plan neydi?
İlk başta kendi projelerimi bastım, çünkü başka kimse onları basmak istemiyordu, ya da belki de bizim plak şirketi arayacak enerjimiz yoktu. Sonrasında ise şirket kendine bir hayat kurdu, kendi öyküsünü çizdi, her tür müziği yayınlamaya başladım. Niyetim ne olursa basmak. Belirli bir politika gütmemesi Ektro için tam da biçilmiş bir politika. Tek isteğim bir sürü müzik çıkarmak, dünyanın onlarsız aynı yer olmayacağına inandığım müzikler. İdealist fikirlerim var bu konuda, ben işin sadece özüyle ilgileniyorum, iş kısmıyla değil.

‘Ektro’ ismi nereden geliyor?
90’ların sonunda okuluma doğru yürüyordum ve birden aklıma bir topluluk ismi geldi: Ektroverde. Hem kulağa iyi geliyordu, hem de ‘electro’ kelimesinin baskı hatalı haliydi. Yayınladığım ilk albümüm Ektroverde adı altında çıktı, o zaman albümü numaralandırmak için bir kod bulmam gerekiyordu. Ektro-001 dedim ve böylece plak şirketinin de adı Ektro oldu. Hikâyeyi biraz daha esrarengizleştireceğim, ama bekleyin, az sonra...

Kataloğunda “zamansız” diyebileceğin albümler var mı? Neden?
Jesters Of Destiny’nin ‘Fun At The Funeral’ albümü. Her yıl bir kaç kez dinliyorum ve her defasında yeni, taze ve aşırı özel geliyor. Keşke bu albümün yapımında benim de katkım olsaydı diyorum her keresinde. Loop, ‘A Gilded Eternity’, yukarıdaki sebeplerle hemen hemen aynı. Asla eskimeyecek inanılmaz bir vizyona sahipler. Kendine özgü farklı ve basit bir yolda giden minimalist rock. Her şey hakkında her şeyi anlatıyor.

Neler çıkacak yakında? Gelecek planların neler?
Thor'un klasik albümü ‘Only the Strong’u (1985) yeniden basacağım. Sonra birkaç Circle ve Pharaoh Overlord albümleri de çıkacak. Laivue isminde Finli bir topluluğun ilk albümünü yayınlayacağım. Olmasını beklediğim başka birkaç şey daha var, ama henüz kesinleşmedi. A&R için ne gibi yollar güdüyorsun? Ben aktif olarak yeni sanatçı aramıyorum. Umarım Ektro kendi hayatını tesis etmeye başlayacak, ben de olan biteni izleyeceğim.

Geçmişten bir topluluk ya da müzisyen var mı, “keşke ben basabilseydim” dediğin?
Çok var. Hemen başlayalım: Led Zeppelin, Magma, Roy Harper, Manilla Road, Damien Storm, Radiopuhelimet, Stench of Decay, PMMP, Loop, Portal, Motelli Skronkle, The Cardiacs...

Plak şirketi kurmak isteyenlere önerilerin?
Bu işe sadece müziği seviyorsanız girin.

Birçok müzik dergisi, dükkânı, radyo istasyonu Fin yeraltı müzik sahnesini takip, takdir ediyor. Nasıl oluyor da bu kadar küçük bir bölgeden bunca sanatçı yetişiyor? Nedenleri ne olabilir?
Bana göre Finlandiya kendi 15 dakikalık ünlü olma fırsatını kullandı, en azından marjinal müzik adına bunu söyleyebilirim. Burada çok uzun zamandır aktif halde işleyen bir yeraltı müzik olayı var, ama bence son zamanlarda bu hareket biraz yavaşladı. Birkaç yıl önce buradan bir plak şirketi, ismi Fonal, harika müzikler üretip bastı, bunlar yurt dışında da karşılık buldu. Fonal’in pek çok küçük çaplı gibi duran sanatçısı bugün bilfiil dünyayı turluyor. Fin müziği için son günlerde yeni bir imaj yaratıldığı söylenebilir. Medya dediğimiz, genelde üzerinde goygoy döndürecek yeni bir müzik trendi, yeni bir sahne arayıp duruyor, altı ay sonra da o bulduklarını unutuyor. Ben kişisel olarak uzun süre araştırmayı, incelemeyi tercih ediyorum, bir takım sanatçı ya da grupları iyisiyle kötüsüyle takip ederek uzun bir zaman sonra en doğru resmi elde etmeyi…

Fin kimliği diğer İskandinav ülkelerinden hangi bağlamlarda farklı? Bize birkaç anahtar kelime verir misin?
Ben ironik olarak dedim ki biz Finlilerin pekâla bir kimliği var, sadece gidip İsveç ya da Rusya’dan almamız gerekiyor, o kadar. Tabii, Fin kimliği bu topraklarda üretilmiş ve üretilen sanat ve kültür üzerine kurulmuş olsaydı, iyi olurdu. Genelde kimlik dediğimiz, kahraman askerlerden veya spordan geliyor. Biz şunun şurasında yüzyıldan kısa bir zamandır bağımsızlığını elde etmiş bir ülkeyiz. Bu anlamda, kimliğimizin diğer ülkelerin gözü önünde yapılandığını görmek ilginç bir süreç. Popüler müzik sahnemiz halen İsveç’i taklit etmeye çalışıyor, çünkü müziklerini dünyaya ihraç etme konusunda bizden çok daha eskiler, ilk adımlarını 30 yıl kadar önce attılar, biz ise yeni başlıyoruz. Ama ben bu tip şeylerle zaten ilgilenmiyorum.

NWOFHM (New Wave of Finnish Heavy Metal) bir parodi mi?
Bizim için metal hayli ciddi bir mesele. Parodi değil, neden olsun ki? Bir taraftan rezil İngiliz metalinden (NWOBHM) etkiler taşıyor, toplulukların DIY mantığıyla punk-etkileşimli müzikler ürettiği, albüm kapaklarındaki çizimlerle, logo tasarımlarıyla o dönemden... Öte taraftan da no wave hareketinden de esinleniyor, 70’lerin sonlarında güçlü olan deneysel rock (DNA, Mars, Circle X), Jean-Luc Godard gibi yönetmenlerin çıktığı Fransız Yeni Dalga sineması. Bunların hep izi var. Sırf metal değil, bütün müzikleri ciddiye alıyorum ben.

Peki, sence metal diğer Avrupa ülkelerine kıyasla neden Finlandiya’da bu kadar büyük?
Tam olarak emin değilim, ama belki de metal müziğinde şiddetli hissedilen o gerçeklerden kaçma haliyle, fantastik doğasıyla ilgilidir. Metal, günlük hayatın getirdiği alışkanlıklardan, standartlardan kaçmana yardım edebilir, ya da daha iyi bir hayat kurma rüyasından. Belki karanlık ve soğukta yaşayan insanların buna daha çok ihtiyacı vardır.

Ektro internetin bu süper hızlı gelişiminden nasıl etkilendi? Ya sen, bir müzik dinleyicisi ve müzisyen olarak?
Pek bir şey değiştirmedi. Ben eski kafalıyım, fiziksel olarak albüm basıyorum, tüm o dijital dağıtımla filan pek ilgilenmiyorum. Dolayısıyla da internetten müzik indirmek, hobimin bir parçası olmadı. Bunun genç insanlar için doğal bir rahatlık olduğunun farkındayım, o yüzden onların tarafından da bakıp anlamaya çalışıyorum. Ama ben madde olarak bir plak dostuyum. İnternette şarkıların bölümlerine bakıyorum bazen, ama bu sadece daha fazla albüm almamla sonuçlanan bir olaya dönüşüyor. Müzisyen olarak ise bedava indirme durumunu kabullenmem gerekiyor, bu noktadan sonra bu şeyleri değiştirmek imkânsız!